Everybody’s Fine
Cuma akşamı bu filmi izleyecektim. altyazıyı indirdim, filme çift tıklayamadan arkadaş aradı. Çok da cazip bir king teklifi ile filmi izlememeye karar verdim. Cumartesi sabahı kahvaltıdan sonra izleyeyim dedim. Bu sefer başka bi arkadaş aradı evdeysen sana geliyorum diye. Gel dedim ben de haliyle. Son olarak cumartesi gecesi filmi izlemeye başladım ama bitiremedim. Yarısında gözlerim kapandı ve filmi yarım bıraktım. Filmi pazar günü tamamlayabildim. Hatta bu yazıyı yazmaya başladıktan sonra bi işim çıktı yazıya da ara verdim sonradan devam ediyorum. Şu filmin yapımcıları bu fedakarlığımı görse gözyaşlarına kapılırlardı herhalde. Farkettim de filmle ilgili hiç birşey yazmadım henüz.
Başrollerde üstat Robert De Niro, Drew Barrymore, Kate Beckinsale ve Sam Rockwell oynuyor. Ne yalan söyleyeyim Sam Rockwell e piskopatlık dışında bi rolü çok yakıştıramadım. Bu yüzden heran birine bi pislik yapacak diye bekledim ama olmadı.
Konuya gelecek olursak, 4 çocuk babası Frank çocukları için bi yemek düzenler. Çocukların hepsi Amerika’nın farklı yerlerinde yaşıyor. Tabi Frank çok mutlu. Çünkü eşi öldükten sonra çocuklarını hiç görmemiş. Derken çocuklar teker teker arar ve gelemeyeceklerini belirtir. Bu duruma yıkılan Frank “madem çocuklarım bana gelmiyor, ben onlara giderim” der. Uçağa binmekten korkan frank bütün yolculukları tren ve otobüs ile yapar. Çocukları arasında LA’de olan da var New York’da olan da. Tek tek bulur çocuklarını ve sürprizlerini yapar. Son olarak eve dönüş yolculuğu vakti gelir. Bu sefer uçak ile gitme kararı alır ve uçakta talihsiz bir badire atlatır. Gözlerini açtığında kendisini hastanede ve çocukları ile birlikte bulur.
O an şunu farkeder Frank, yaptığı ziyaretler sırasında çocuklarını çok da iyi tanımadığını. Anneleri ile herşeyi konuşan çocuklarının kendisi ile çok da birşey paylaşmadığını. Bu acı bi durum. Çünkü orkestra şefi olarak bildiği oğlu aslında orkestrada sadece davul çalan birisi, mutlu bir evliliği olduğunu düşündüğü kızı eşi ile evleri ayırmış, en küçüğüm kıyamam dediği kızının bir çocuğu olmuş ve bir kadın ile hayat arkadaşı olma yolunda. En acısı da hep boyacı olmak isteyip de ressamlığa zorladığı oğlunun öldüğünü öğrenmesi..
Çocukların kendisinden bu kadar kopuk olmasında kendi payı olduğu biliyor tabi Frank ve bundan ders çıkarmaya karar veriyor. Son olarak da en başta gerçekleşmeyen aile yemeği bir eksik ile gerçekleşir.
Filmi izlemesi biraz zahmetli oldu ama değdi diyebilirim. Hatta izledikten sonra babamı arayıp halini hatırını sordum. Eğer siz de bu aralar babanız ile çok görüşmediyseniz, çok birşey paylaşmadıysanız bi arayın derim.