Ask, Mark ve Ölüm
MUBİ olmasa karşımıza çıkar mıydı bilmiyorum bu film. Yine platformu överek başladım yazıya ama olsun, hakkını teslim etmek lazım her fırsatta. Efendim filme gelelim hızlıca, film aslında çok bilindik bir konuyu ele alıyor. Belki onlarca film var bu konuyu ele alan. Ama kullanılan tema oldukça özgün. Konumuz Almanya’ya çalışmak için giden insanlar. Böyle deyince aklınızda hemen bir senaryo canlanıyor olabilir. Hele bi durun kafanızdaki senarist daha fazla ilerlemeden. Bu filmi güzel ve özgün yapan konuyu müzik çerçevesinde ele alması. Gurbetçilerin hikayesini bir de böyle dinleyin ve izleyin derim.
60’li yıllarda başlayan bu serüven ilk zamanlardan günümüze kadar anlatılıyor. Türklerin müzik piyasasındaki varligi ön planda. Buna ek olarak müziğin duyguların dışa vurumu için kullanılması da çok güzel aktarılmış. Tabi bu noktada hepimizin bildiği (hiiiiç ilk defa duydum triplerine girmeyin) Kıla Hakan da sık sık karşımıza çıkıyor.
Şu an Berlinde farklı amaçlar için kullanılan mekanların o yıllarda gazino/kasetçi/kayitçi olduğunu görmek gerçekten çok eğlenceli. Mesela şu an metro durağı olarak kullanılan bir yer o yıllarda çok meşhur bir gazinoymuş. Abiler o durağa gidip burada içerdik, şurada oynardık muhabbeti yapıyorlar.
Tabi bütün bu olaylar duvar öncesi duvar sonrası olacak şekilde aktarılıyor. Zorluklar, yaşanan kötü olaylar, birlik olma ve ses duyurma çabaları. Her şey müzik ile iç içe aktarılıyor.
Açıkçası gayet güzel bir belgesel/film olmuş. Çok da keyif alarak izledik. Tavsiye ederiz..