Better Call Saul – 3
Well, welll well. Bu dizi ile ilgili daha önce iki adet yazı yazmışım. Birincisi burada, ikincisi ise burada. Bu yazıları yazdığımı hiç hatırlamıyordum bile. 6 sene önce yazmışım. Şimdi okudum kendimi taktir ettim. Bazı konularda hiç mütevazı olamayacağımı biliyorsunuz sonuçta. Neyse efendim gelelim konuya. Evet bu güzide dizi de bitti ve bence efsaneler arasında yerini aldı. Bir başka efsane olan Breaking Bad sonrası bir spinoff olarak başlayan bir dizinin en az onun kadar kaliteli bir yapım olması gerçekten inanılmaz.
Bu daha önce denenmemiş bir şey değil sonuçta ama genelde sonradan çekilen diziler başarısız olur hatta tamamlanamadan yayından kaldırılır. Güzel bir dizide sivrilen bir karaktere hemen bir dizi-film çekmek gayet normal bir olay. Ancak, o dizinin de en az ilki kadar başarılı olması hiç de normal değil bence.
Bazı şeylere ilk iki yazıda değinmişim o yüzden tekrar girmek istemiyorum. Evet bir değişim söz konusu, evet iyiden kötüye, kötüden iyiye geçişler söz konusu. Bu değişimlerin aksine bazı karakterlerde de en ufak değişiklik bile yok. Bu da inanılmaz güzel bir detay. Etrafında neler olursa olsun, başından neler geçerse geçsin hep aynı kalan insanlar da mevcut.
Son sezon olması sebebi ile bazı küçük sürprizler de var tabi. Aslında sürpriz değil de beklenen şeyler diyelim. Tabi görünce yüzünüz gülüyor. Zaten finalde de güzel bir selam çakıyor Saul Walter White’a.
Sıkıldığım bir bölüm oldu mu bilmiyorum. Breaking Bad de olmuştu mesela, sinek mi böcek mi böyle bir bölüm vardı. Evet o bölümün bile bir amacı vardı ama bu izlerken sıkıldığım gerçeğini değiştirmiyor. Bu dizide ise bir an bile sıkılmadım. Gerçekten muazzam bir seri. Oyunculuklar, kişisel çıkar peşinde koşmalar, büyük düşünmeler, küçük hesaplar. Her şeyiyle çok başarılı bir dizi.
Öncesinde Breaking Bad izlemeseniz aynı tadı kesinlikle alamazsınız. Bu yüzden önce onu izleyip sonra bu başyapıtın keyfini çıkarmak lazım.