Kokoreç

Bu konuda bir guru sayılmam ama giderek bilgim artıyor diyebilirim. Özellikle son 2 haftada yediğim kokoreç miktarı işin içine katılırsa artık söz hakkı olduğumu düşünüyorum. Öncelikle Ankara’da yaşayan biri olarak genellikle Gençlik Caddesi’nde yer alan Pikolet’e gittiğimi belirteyim. Her ne kadar kokoreç denildiğinde AOÇ zikredilse de ben çok tercih etmiyorum. Ekmeği o kadar kuru oluyor ki yerken insanın ağzını kesiyor resmen. Hem de çk kalabalık olduğu için kokoreç miktarı ve kalitesi giderek düşüyor gibime geldi. Bu yüzden AOÇ’ye çok ısrar gelirse gidiyorum. Madem bu kadar çok yiyoruz bari araştıralım nerede iyisi kötüsü var diye bakalım dedik. Aşağıda bu aralar kokoreç yediğim yerlerin yorumları var;

Öncelikle müdavimi olduğumuz yer ile başlayalım;

Pikolet (Ankara – Gençlik Caddesi): Diğerlerinden ayrılan noktası kokoreç ile sebzeyi bir araya getirmesi. Başka yerlerde var mı çok bilmiyorum ama Ankara’da tek sanırım. Kokoreç ve baharat hepimizin bildiği bir ikili ama bunun içine sebze de girince daha hoş bir tat olmuş bence. Zaten klasik kokoreç de yapıyorlar. Her ikisini de yedim, sebzelisi diğerine göre daha güzel diyebilirim. Normalde kokoreç kokusunu sevmeyen ya da bana ağır geliyor diyenler var ise sebzeli mükemmel bir çözüm olabilir. Yakın zamanda görüşmek üzerede diyorum..

Hilmi (Antalya): Arama yaptığımızda farklı listelerde Türkiye’nin en iyi 10 kokoreççisi arasındaydı burası. Gittik haliyle. O kadar listeye boşuna girmediğini görmek beni çok mutlu etti. Kokoreç inanılmaz lezzetliydi. Bir de buranıın şube, esas yerin yıllar önce açıldığı ve şimdi küçük bir dükkan olduğunu öğrendik. Orada çok daha lezzetliymiş. Bir daha ki Antalya ziyaretimde kesinlikle gideceğim. Buranın en güzel yanı da malzemeden kaçmaması. Resmen kokoreç yemekten ekmek yiyemiyorsunuz. Böylesi bir yer henüz görmedim. Herkes gramla tartıp koyar hatta yağını baharatını fazla koyar. Ancak burası sizi kokoreçe doyuruyor. Yazarken bile canım çekti.

Okyanus (Ankara – Etimesgut): Hilmi’den sonra kokoreçin müptelası olduk tabi. Gözümüzü her kapattığımızda kokoreç geliyordu. Biz de yana göre Ankara’ya geldiğimiz gün kokoreç aradık. Eve yakın olması sebebiyle burayı tercih ettik. Hilmi kadar iyi olmasını beklemiyorduk ama bizi kokoreçten de soğutsun istemiyorduk. Sonuç da böyle oldu zaten. Ne öve öve bitiremeyeceğim bir yer ne de yerin dibine sokacağım bir yer. Ortalama kalite ve miktarda herşey. Eve yakın olduğu için ara ara gideceğim kesin.

Damla (Muğla – Fethiye): Kokoreç aşkımızı dindiren bu mekana geldi sıra. Hayatımda yediğim en kötü kokoreç demeyeceğim en kötü besindi. Tat-tuz yok, baharat yok, miktar az. Hayatımın sonuna kadar Fethiye’de yaşayacak olsam ve burası tek kokoreççi olsa yemeyi bırakırım. Keşke hiç denemeseydik, keşke bu kötü tecrübeyi edinmeseydik. Çok çok çokkkkk kötü

Adını Unuttum (Muğla – Datça): İnternetten baktığımızda çıkmadı Datça’da bir kokoreççi. Biz de acaba ne yiyebiliriz diye bakınıyorduk. Derken burayı görünce pat diye daldık ve yedik. Bu yüzden adını hatırlamıyorum. Eleman kokoreçi hazırlarken domates de koyayım mı dedi benim de aklıma hemen Pikolet geldi tabi heyecanla koy dedim. Ama malesef lezzet olarak yanına bile yaklaşamadı. Fethiye’deki kadar kötü bir tecrübe değildi ama kaliteli olduğunu da söyleyemeyeceğim.

Bu aralar gittiğim kokoreççiler böyle sırada ise Gençlik Caddesi’ndeki Profesör, Hacı ve Tunalı’daki Kıtır var. Bu arada Hilmi bize midye aşkını da aşıladı. Bu konuda da Datça’daki Şirin Baba midyeye selam olsun..

Tabi yemek yediğiniz yer kadar kiminle yediğiniz de önemli. Asıl lezzet oradan geliyor..

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir