Sineklerin Tanrısı
Bu aralar okuma kariyerimde yükselişe geçtim. Bir süre daha böyle devam edecek gibi. Tabi dizi ve film izleme kariyerim bundan biraz etkilenecek ama olabildiğince televizyonu azaltıp bu dengeyi sağlamaya çalışacağım. Böyle deyince de hayatımda başka hiçbir aktive yokmuş gibi oldu ama çok da girmeyeyim oralara. Kitap nobel ödüllü yazar William Golding tarafından yazılmış. Açık konuşayım bugüne kadar okuduğum en iyi kitap olabilir. Bugüne kadar okuduğum kitap sayısının 3 olmadığını da belirteyim. Kitap, bir adaya düşen çocukların hikayesini ele alıyor. Ama şunu söyleyeyim kesinlikle bir çocuk kitabı değil.
Adaya düşen çocuklar birer ikişer birbirlerini buluyorlar. 6-12 yaş arası çocuklardan oluşan bir topluluk çıkıyor ortaya. Tabi küçükler koşup oynamanın biraz büyükler ise nasıl hayatta kalırızın derdindeler. Ana karakterlerimiz Ralph, Domuzcuk ve Jack. Ralph biraz lider ruhlu bir arkadaş ama demokratik yollarla bu işi halletmek istiyor. Jack ise tam tersi daha vahşi, daha diktatör bir yapıya sahip. Domuzcuk ise biraz tombul olması sebebiyle bu lakap ile anılan bilge bir kişilik.
İlk başlarda kargaşa ortaya çıkmasın diye kendilerine bir lider seçmeleri gerektiğine karar veriyorlar ve oy birliği ile Ralph’i seçiyorlar. O da çocukları ekiplere bölüyor. Kimi avlanmadan sorumlu kimi ateşten vs. Belirli aralıklarla da toplantı yapıyorlar. Toplantılarda konuşacak kişi biz deniz kabuğu var onu eline alıyor. Onun dışında kimsenin konuşmaması gerekiyor.
Tabi günler geçtikçe sorunlar baş gösteriyor ve isyan bayrakları çekiliyor. Tahmin edeceğiniz gibi isyanın başında Jack var. Yanına bazı arkadaşlar alarak ikinci bir ekip oluşturuyor. Bu ekip çok daha saldırgan bir yapıya sahip. En övündükleri şey avlanma yetenekleri. Avlanmada bir sorun yok ama eti pişirmeleri için ateş yakmaları gerekiyor. Bunun için de adada kullanılan tek kaynak Domuzcuk’un gözlüğü.
Et kavgasıydı gözlük kavgasıydı derken çocuklar birbirlerini düşman olarak görmeye başlıyor ve iş öldürmeye kadar gidiyor. Kitabı anlatmayı burada bırakıyorum yoksa her olayı yazacağım gibime geliyor. Burada önemli olan oradakilerin çocuk değil de yetiş olsalar da hemen hemen aynı sürecin olacağını kavramak sanırım. Çocuklar masumdur tabusunu yıkıp çocuklar canavardır olgusunu yazar gözümüze sokuyor. Haksız da değil bence. Çevre şartları insanları hiç olmadıkları kişilere çevirebiliyor. Çocuk da olsa yetişkin de olsa aynı bu durum.
Olaylardan bağımsız kişiler de önemli bu kitapta. Her çocuk bi karakteri temsil ediyor diyebiliriz. Biri barışçıl, biri lider ruhlu, biri saf.. Tabi bu karakterler sabit kalmıyor. En sakin çocuğun gün geldiğinde birilerini öldürebilecek duruma geldiğini görüyoruz kitapta.
Kitabın sonunda çevirmenin açıklamalar yaptığı bir bölüm var. Kitap bitti çevirmen de şuna buna teşekkür ediyordur zaten deyip sakın okumamazlık etmeyin. Çevirmen Prof.Dr. Mina Urgan kitabı o kadar güzel özetliyor ki, o bölümü okuduktan sonra kitabı ikinci defa okumuş gibi oldum diyebilirim.
Son olarak şunu söyleyeyim, kitabın film uyarlaması yapılmış ama izlemedim. Açıkçası izlemeye de ihtiyaç duymadım. Kitabı okurken çocuklar sanki gözümün önünde gibiydi.
Bir kitap için bu kadar uzun yazacağımı tahmin etmezdim. Ama adam efsane kitap yazmış ben 3-5 kelam etmişim çok mu??