50/50

Çocukluğumun kenar mahallelerinde, ucuz maceralar peşinde koşan, beceriksiz kabadayıların pazarlık cümleleriydi fifti-fifti. Eminim bir çoğu anlamını bile bilmiyordu. Sadece kazanacaklarını eşit bölüşeceklerdi hepsi buydu. O zamandan beri, ne kadar iyi niyetli cümlelerde de kullanmış olsam hep olumsuz bir yanı vardı bu tabirin bende. Sonunda bir anlamı oldu.

Joseph Gordon-Levitt ve Seth Rogen başrolleri paylaşıyor filmde.  İkisi de beğendiğim oyuncular, filmdeki performansları da fena değil. Joseph’ın başarıyla kullandığı poker-face’i karakterle uyuşmuş ama beni en çok etkileyen Seth’in yardımcı oyunculuğuydu.

Filmi yapanların böyle bir niyeti var mıydı bilmiyorum ama tür konusunda da drama ve komedi filmi fifti-fifti paylaşmış durumdalar. Hatta bazen öyle oluyor ki,  kafası karışık bir film izlediğinizi düşünüyorsunuz. Ahlak ve saygı kelimelerinin kullanıldığı kadar uygulanmadığı ülkemizde asla kanserli bir arkadaşınızla hastalığı üzerinden şakalaşamazsınız. Arkadaşınız aldırış etmez hatta hoşuna gider belki ama toplumun çektiği sınırların çok ötesinde olur bu davranış. Sanırım bazı benzer durumlar amerikan toplumunda da olmalı ki, senarist ya da yönetmen bazı yerlerde çekingen kalmış. Her ne kadar gerçek bir hikayeden uyarlanmış olsa da ben filmin daha cesur ve acımasız bir yönetmenin elinde çok daha iyi olacağı kanısındayım.

Filmde sizi en çok etkileyen şey lafı hiç dolandırmayıp hikayeyi kanserli adamın gözünden anlatıyor oluşu. Yer yer başkalarının sorunlarına da değinse de olayın gerçekten bir baş kahramanın etrafına örülmüş olması, sizin kendinizi onun yerine koymanızı sağlıyor.  Dünya güneşin etrafında döndüğü halde güneşin doğmasından, batmasından bahsedecek kadar egosantrik bir yaratık olduğumuzdan, hemen karakterle özdeşleşiyor ve bizim başımıza benzeri bir durum gelse neler yapardık diye düşünmeye başlıyoruz. Dolayısıyla film sizi üzmekte zorlanmıyor. Komedi kısmı ise biraz zorlayabilir hatta kahramanla kendinizi fazla özdeşleştirirseniz filmi hiç komik bulmayabilirsiniz. Kahramanın en yakın arkadaşını, annesini ve sevgilisini ise muhtemelen kötü insanlar olarak görürsünüz. Dolayısıyla filmi heba edebilirsiniz. Bu sebepten ve daha bir çok sebepten filmi beğenip beğenmeme ihtimaliniz de aslında fifti-fifti denebilir.

Filmin en güçlü unsurlarından biri çoğu amerikan filminde olduğu gibi müzikleri ve en zayıf yönü ise çoğu amerikan filminde olduğu gibi karakterlerin işsizliği. Bu adamların hiç mi işi gücü yok cidden? Yoksa biz mi çok çalışıyoruz?

filmi en iyi tanıtan trailer: http://www.imdb.com/video/imdb/vi3408305177/

One Response to 50/50

  1. admin dedi ki:

    hala altyazıyı bekliyoruz.keşke biz de ingilizce bilseydik:)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir