Hanna

Büyük beklentilerle izlemeye başladığım ama aradığımı bulamadığım bir başka film. 2011 yılında çekilen başrollerde Eric Bana, Saoirse Ronan ve gönüllerin sultanı Cate Blanchett oynuyor. Filmin başından sonuna kadar anladığımız nokta Hanna’nın özel bir çocuk olduğu. Ama Hanna yı bu kadar özel kılan konuya filmin ilerleyen dakikalarından hakim oluyoruz.

Heryerden soyutlanmış bir yerde Hanna nın geyik avıyla başlıyor film. Hanna yı oraya getiren de babası Eric. Hanna yı çok özel bir şekilde eğitiyor. Bıçak, silah, ok, bazuka, tank vs saldırı aletlerini çok iyi kullanır hale getiriyor kızını. Tabi yakın dövüşte de bir usta haline geliyor Hanna. Bütün bunların amacı Hanna nın annesini öldürdüğünü düşündüğü Marissa yı öldürebilmesi.

Baba ve kızın kaldığı yeri görseniz, mumla aydınlanıyorlar, odunla ısınıyorlar. Baba ve kızın her günü eğitimle geçiyor. Sadece vurdul u kırdılı şeylerin eğitimi olmuyor tabi. Hanna 32 dil öğreniyor, bilim ve sanat konusunda müthiş bir dağarcığa sahip oluyor. Bütün süreç ilkel bir şekilde işliyor ama dünyanın öbür ucuna haber verebilecekleri bir telsizleri de mevcut.

Neyse baba kız bir plan yapıyorlar. Planın sonunda Marissa ölüyor, baba ve kız da buluşuyorlar. Tabi herşey planlandığı gibi gitmiyor. Hanna bu süreçte kendisiyle, babasıyla ve annesiyle ilgili bazı gerçekler öğreniyor. Hatta gariptir, planın işlemesi için Hanna nın Fas da kalması gerekiyor. Fas da otele girdiğinde televizyonun ne olduğunu bile bilmiyor. Su ısıtıcısının sesinden korkup nasıl kapatacağını bilmediği için koşarak otelden kaçıyor. Teknolojiyle arası bu kadar kötü olan Hanna bilgisayarı ve arama motorlarını pıtır pıtır kullanıp babasına ve dahil olduğu çalışmaya ulaşıyor.

Filmin kötü olması beni de etkiledi. Bölük pörçük yazdım ama yapacak birşey yok artık. Kendi içinde çelişen bir film. Daha kalitelileri varken bulaşmayın derim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir