Hugo
İsmini görünce Tolga abi ve tren maceraları akla geliyor. İnanın ben de onunla alakalı bi animasyon sanmıştım ama bambaşka bişey çıktı.
Öncelike filmin 5 oskar aldığını belirteyim. Gerçi tırı vırı dalda alınmış oskarlar ama olsun. 1930 ların Parisinde geçiyor film. Hugo adında bir çocuk var. Evet bu seferki Hugo bi insan. Bu çocuk tamirat işlerine çok meraklı. Zaten babası da bu işi yapıyor. Babasının saat dükkanında takılıyor çocuk. Derken baba vahim bir kazada hayatını yitiriyor ve Hugo amcasıyla yaşamaya başlıyor. Amcası da tren istasyonundaki dev saatlerin bakımından sorumlu. Hugo bu saatlerin içinde yaşamaya başlıyor.
Hugo nun varı yoğu babası ile bulduğu bir otomaton. Yanlış yazmış olabilirim kelimeyi ama anlamı robot gibi bişey. Fark olarak şunu söyleyebiliriz, bu modellerde herşey çarklar üzerine kurulu. Hugo boşta kalan bütün vaktini bu aleti tamir etmek için kullanıyor. Çünkü babası ile başladığı işi bitirmek istiyor. Tamir işi bittiğinde ise filmin esas olayı ortaya çıkıyor. Tamir olan otomatonun yazma özelliği var ve tamir olduktan sonra önündeki kağıda birşeyler yazıyor çiziyor.
Devamını anlatmaya gerek yok. James Bond hikayesi olmasa da biraz merak uyandırıyor. Filmin geneli açık konuşmak gerekirse beni çok sıktı. Hele sıcak yaz akşamında iyice bunaldım diyebilirim. Yavaş ilerleyen, aman aman bir konusu olmayan bir film. Saatlere merakım var diyorsanız izleyin.