Tolstoy ve Anna
Yine en önden biletimi aldım ve haftalık tiyatroma gittim. Daha önce hiç bir yerde görmediğim bir uygulama vardı. Salonda sıra numarası yok. Yani bilette A13, D8 gibi koltuk bilgisi yok. Baya ramazandaki pide kuyruğu gibi sıraya geçtik. Ertesi gün işyerlerinde kültür abidesi olarak dün şu oyuna gittim diyenler o sırada hiç de öyle davranmıyorlardı. Aradan girmeye çalışmalar, yaşından beklenmedik derecede atik olanlar vs. Neyse ki biz de kısasa kısas dedik ve ilk çıkan pideyi alan çocuğun mutluluğunu yaşadık. En ön ve orta koltukta yerimizi aldık. Gerçi bu o kadar da iyi bir durum değilmiş. Sahnedeki dayı bağırırken bir iki tükürük damlasının bana doğru geldiğini gördüm. Neyse ki bana ulaşmadan yere düştü. E biraz da oyundan bahsedeyim.
Tolstoy’un son zamanları anlatılmaya çalışılmış. İşte o şöhretten kaçmalar, bir başına yaşamak istemeler, varlıktan bunalmalar falan. Oyun 80 dakika ve tek perde. İtiraf edeyim her dakikasında ayrı sıkıldım. 10 cm önümde bağırmasaydı Tolstoy uyurdum belki de bilemiyorum.
Yılda bir gidince tiyatroya çok dert etmiyordum oyun kalitesini ama böyle her hafta gideceksek biraz daha seçiçi olmak lazım sanırım!!
[…] açtık. Baştan söyleyeyim çok güzel bir başlangıç oldu. Geçen sene aklıma geldikçe Tolstoy ve Anna‘yı hatırlıyorum ve tiyatrodan soğuyordum. Gerçi o oyunu unutmak için en az 50 tane […]
[…] Anna geçen bir başka oyuna gideceğim kalımın ucundan geçmezdi. Malum Tolstoy ve Anna tecrübesinden sonra bir daha böyle bir risk almamalıydım ama niyeyse soluğu salonda aldım. […]