The Big Sick

Bu kadar klişelerle dolu bir film izlemedim sanırım. Puanına aldandık izledik ama resmen vakit kaybı. Çok uzatmaya niyetim yok. Çünkü izlerken vakit kaybettim bir de bunu yazarken kaybetmeyeyim. Orta Doğulu bir ailenin evladı amerikalı bir kıza aşık oluyor. Bir taraf müslüman, kapalı kutu, sınırları var. Diğer taraf ise rahat, aile içi demokrasi ve özgürlük içerisinde. Tabi olmaz bu iş deseler de kızın hasta olması herşeyi değiştiriyor. İki gencimiz hem hastalığı hem de özellikle müslüman ailenin inadını yeniyor ve muradına eriyor.

Son zamanlarda izlediğim en klişe ve kötü film. Biz aldandık siz aldanmayın puana..

Que Horas Ela Volta

İngilizcesi The Second Mother Türkçesi ise Annemle Geçen Yaz olarak çevrilmiş. Aslında film ikisini de kapsıyor diyebilirim. Zengin bir aileye yardımcı olan bir teyzemiz var. Evin çocuğu ile arası çok iyi. Kendi çocuğu gibi seviyor onu ve küçüklüğünden beri beraberler. Bu bölümü izleyince filmin adı içi “the second mother” uygun diyoruz. Diğer taraftan bu teyzenin kendi kızı var ve yıllardır bir arada değiller. Teyze para kazanıp kızına gönderiyor. Ama bir gün kızı annenin olduğu şehire geliyor. Bir süre beraber yaşamaları gerekiyor. Bu bölümü gördüğümüzde de “annemle geçen yaz ” ismi uygun diyoruz.

Dangal

Uzun zaman olmuştu Aamir Khan filmi izlemeyeli. İsmi kali anlamına gelen ender kişilerden kendisi. Zaten filmin puanı bazı şeyleri açıklıyor ama yine de o puanın boşa olmadığını görmek çok güzel oldu. Bu sefer gerçek bir hikayeyi anlatıyor Khan. Hem de bizim ata sporumuzu barındıran bir hikaye. Eski bir güreşçi! Sporu bırakan ve artık çocuklarının bu sporla ilgilenmesini isteyen bir güreşçi. Hem bulunulan ülke hem de zamanın biraz eski olması güreş = erkek sporu algısını oluşturmuş. Gerçi kaç tane baba “yarın kızımı güreşe yazdıracağım” diyebilir orası da ayrı ya, neyse..

Divines

İki tane liseli ergenin arkadaşlığını ve dramını anlatan fransız filmi. Oyuncuların hiçbirini tanımıyorum haliyle. Ama hangi dilde hangi renkte hangi ırkta olursa olsun ergenlik aynı onu gördüm. Sanırım oynayan kişilerin bu yaşlara yakın olması oyunculuğun gerçekçiliğinde önemli. Bizde en son 45 yaşındaki Emre Altuğ’u lise dizisinde öğrenci yapmışlardı.

The Rack Pack

Alex Higgins ve Steve Davis arasındaki rekabeti anlatan snooker filmi. Öncelikle filmin Türkçe altyazısının olmadığını belirteyim. İngilizce altyazı ile izledim. Ya ben ingilizce biliyorum ne altyazısı triplerine girmeyin hiç, filmde konuşulan ingilizce bildiğiniz ingilizceye hiç benzemiyor. Sadece 3 harf kullanıyor gibiler ama baya konuşuyorlar kendi aralarında. Bu kadar uğraşa değer mi derseniz, eğer snookerı seviyorsanız değer. Çünkü oyunun bugünlere nasıl geldiğini anlatan çok fazla film yok.

Ivan Ilyiç’in Ölümü

Dizi sektörünün çok iyi ürünler ortaya koyması malesef kitap piyasasından biraz uzaklaştırdı beni. Okumaktansa izlemek çok daha kolay geliyor haliyle. Artık eskiden olduğu gibi hedefler koyamıyorum. Ne okusam kâr mantığına geçtim. Mantık bu olunca kısa kitaplara doğru bir yönelme oluyor. Bu kitaba da sırf sayfa sayısı az olduğu için başladım. Ama okudukça bir çok 400-500 sayfalık kitaptan daha güzel olduğunu gördüm. Az ama öz denilen türde ifadeler var. Ölmek üzere olan bir adamın kendi ağzından hikayesini okuyoruz. Aile, iş hayatı ve ölüm üçgenindeki Ivan Ilyiç. Daha çok gençtin nerelere gidiyorsun sen diyen yok. Herkes kendi derdinde. Daha da kötüsü adam da bunların farkında.

Biraz hüzünlü biraz düşündürücü. Okumakta fayda var..