Masum
Öncelikle ülkemizde 3 saat olmayan dizi çekilebildiği için çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Resmen devrim gibi bir olay bu. Hele bir de bu kadroyla bu işi başarmak inanılmaz bir olay. Milletin yıllardır yaptığını biz 2017 yılında yapabildik. İnşallah örnek olur da şöyle güzel diziler izleriz. Başrollerde Nur Sürer, Serkan Keskin, Tülin Özen, Ali Atay, Okan Yalabik ve üstad Haluk Bilginer. Şu isimleri yazarken bile heyecanlandım açıkçası. Eserin arkasında ise Blu TV var. İnternet üzerinden yayın yapan bir oluşum. Reklam yok, kalite yüksek bize de 2 günde bitirmesi kalıyor.
Prison Break: Resurrection
Aradan 7 sene geçmiş, yas tutmuşuz o kadar birden Scofield ölmedi demeye başladır. Ya bizimle eğlenmeyin, o defteri kapattık dedik yayın tarihini açıkladılar. E bize de gün sayması kaldı tabi. Ama beklenti inanılmaz yüksek. Her şey Prison Break’in ilk sezonunun yüzü suyu hürmetine. İlk bölümü yayınlayıp şaka şaka yeni dizi yok deseler de çok konuşmaz insanlar yani. Nedense inanılmaz bir etki yarattı bu dizi. Hatta hangi kanal hatırlamıyorum ama Türkçe olarak yayınladı bir kanal. O tutmadı orası ayrı.
Sense8
Bu zamana kadar adını hiç duymamıştım. Bir şekilde ilk bölümünü izleyelim dedik ve bir çırpıda bitirdik. Nasıl oldu da hiç duymadım hala anlamış değilim. Böyle deyince yüzyılın en iyi dizisi gibi oldu ama gerçekten ortalama üzeri bir dizi diyebilirim. Zaten Netflix yapımı olması çok iyi bir referans. Buna ek olarak hikayenin değişik olması da pastanın çileği oldu. İsminden de anlaşılacağı gibi 8 kişi var. Bunlar dünyanın farklı yerlerinde. Ancak istediklerinde birbirlerinin yanına gidebiliyorlar. Bu ziyaret fiziksel olarak değil tabi. Duygular paylaşılabiliyor. Biri diğeri gibi davranabiliyor.
Loft
Bu isimde birden fazla film var. İzlediğim 2008 Belçika yapımı olan. yorumlara bakmadan izlemiştim ama bu isimdeki en başarılı filmi seçmişiz farkında olmadan. Avrupa sineması bazen korkutsa da başarılı filme denk gelme ihtimaliniz de az değil. İzledikten sonra kaybettiğim zaman için gözlerimin dolduğu filmler de oldu. Bu filmde neyseki öyle bir durum yaşanmadı. Yere göğe sığdıramayacak bir film değil ama gayet sürükleyici ve izlenebilir bir film.
Kapadokya
Her şeyden önce tatil planı yaparken dikkat etmeniz gereken en önemli kuralı söylüyorum: Okulların gezi yapamayacağı bir tarih seçin. Yani herhangi bir tatilin Cuma ya da Pazartesiye geldiği dönemler çok sıkıntı. Her tarafta “qanqa burdan da çek” diyen kızlar ya da elinde tespih ve sigara ile gezen en az 8 kişilik erkekler mevcut. Tabi bunlar liseli ergenlik deyip geçebilrisiniz. Ama daha da kötü profil ise yaş olarak olgun sayılabilecek ama zihin olarak ergen olan kişiler. İşte bu tiplerle karşılaşmamak için ya da daha az karşılaşmak için tatilin günü çok önemli. En başta bunu belirtmek istedim. Bir de eğer gittiğiniz yerlerde tur otobüsü varsa gerekirse o yeri pas geçip bir sonraki yere geçin. O otobüslerin arkasında kaldınız mı bir anda insan selinin ortasına düşüyorsunuz. Şimdi gelelim Kapadokya’ya..
The Infiltrator
Başrolde Bryan Cranston, hikayesinde de Pablo Escobar’ı görünce izlememek gibi bir ihtimal kalmadı. Hem de öyle bir afiş yapmışlar ki WW Reis mi acaba Pablo diye heyecanlanmadım değil. Ama izledikçe gördük ki hayal ettiğimizden çok alakasız bir konu varmış ortada. Para aklama işini ortaya çıkarmaya çalışan bir ekip kılık ve isim değiştirerek mafya ile iş yapıyor sürekli. Bazen küçük balıkları bazen de büyük balıkları yakalıyorlar. Son operasyonda hedef ise içinde Escobar’ın da bulunduğu para aklama olayı.